AĞUSTOS DEYİNCE BEN…
Ağustos deyince ilk akla gelen muhtemelen 1071 Malazgirt Zaferidir. Sultan Alpaslan’ın “Size öyle bir vatan aldım ki ebediyen sizin olacaktır!” cümlesiyle silkinir, bu tarihten başlayarak devam eden zaferler silsilesini hatırlarız.
Bu arada kulağımızda şu sözlerle beraber mehter sesleri yükselir: “Aylardan ağustos, günlerden Cuma / Gün doğmadan evvel iklim-i Rum’a / Bozkurtlar ordusu geçti hücuma / Yeni bir şevk ile gürledi gökler / Ya Allah...Bismillah... Allahu Ekber.”
İklim-i Rum’dan yedi iklime taşınır, üç kıtada at koşturup hakikat nurları saçan ceddimizi rahmet ve minnetle yad ederiz. Tutundukları hakikatin kıymetini tekrar hatırlayarak bu hakikatten tekasül gösterildiği zamanlarda nasıl da savrulduğumuzu hissederiz.
On dokuzuncu yüzyıl başlarına ve hemen öncesine geldiğimizde üstümüze hasta adam yaftasının yapıştırıldığını, Avrupa’nın bizden aldığı hakikat bilgisi ve ahlaki alt yapıyı kullanmak ve sömürgeciliği büyüterek maddi olanı da elimizden alarak yükseldiği sanayileşme ve teknolojik ilerlemelerin altında ezilip, dahası komplekse girerek ümitsizlik hastalığına yakalandığımız zamanları yutkunarak geçiririz gözümüzün önünden.
Kurtuluş Savaşı ve Çanakkale ile ayakta olduğumuzu tekrar gösterip kendimize gelip dünya sahnesine çıktığımız anda 15 temmuzla sarsılışımızı ama 1071 ruhuyla bir olup içimizdeki cerahati atmayı bildiğimizi, 2071’e dair çizilen vizyona gayret etmemiz gereğini iliklerimize kadar hissederiz.
Bir başka acı hatıramızda 99 depremidir, ağustos ayına dair. 6 Şubat 2023’te yaşanan büyük deprem kendisiyle beraber ona taşır bizi. 28 Şubat gibi bir çıkmazın bir cihette ikazı olan bu hadise mümin olup ahirete gidenleri şehit kılıp, malını kaybedenlere ahiret namına sadaka olmakla birlikte, düzenimizi bozmaya çalışanlara da bir tokat olmuştur. Baş aktörlerinden bir asker ne diyordu hastane köşesinde, “Biz bu kadar ne yaptık da geldi başımıza bu hal?”
Ve sıcakları ağustosun. Evet, sıcak bir mevsim. Bir tarafta hasadın sonu, diğer tarafta soğuklara geçişin adresi. Yarısı yaz, yarısı kış der eskiler ağustos için. Ama biz en çok gaflete düşme tarafından korkarız. Hele bu zamanda günahların boyu aştığı şu zaman diliminde ürkütür bizi yaz. Elden geldiğince sahillerden uzak dururuz. Sahilleşen kentlerden. Allah’tan korkarız. Yanlışa bir şey diyememe endişesiyle sıkılırız. Münkeri nehy edemeyenlere söylenen sözlerin derinliğinde kavruluruz.
Ateşi iki kere yakar ağustosun.
Ataleti, tembelliği, ye’si çağrıştıran tatil sözünü de sevmeyiz. Fıtratı müteheyyiç olanın rahatının çalışmada olduğunun farkındalığıyla, “tatil” demez, “izin” deriz. Zira ayet-i kerime bize boş durmayı değil, bir iş bittiğinde başkasına yorulmayı emreder. Aktif dinlen, seni dinlendirecek başka bir uğraş bul der.
Ve bu ayki sayımızın kapağı tam da bunun için İrfan Mektebi’nde ağustostur.
Sıcağımıza serinlik olacak güzel bir sayıyla sizinleyiz. Keyifli okumalar dileriz…