ÇIKIŞ YOLU
Kur’an, inzal edildiği asırlar öncesinden, peygamberlerin mucizelerini beyan ederek ve en son hedefini göstererek insanlığı terakki için çalışmaya teşvik eder. Günümüzde gerek bu mucizelerin nihayi hududunu çizdiği gelişmelere, gerek hayvanlar eliyle örnek gösterilen teknolojik modellemelerin yapıldığına şahit olmaktayız.
Kur’an’ın hakikatlerine ve manasına Müslümanlar sahip çıkmakla beraber, Endülüs ve farklı etkileşimlerle bu hakikatleri kendi ülkelerine taşıyan Avrupalılar, bahsedilen teknoloji ve dünyaya bakan kısımlarına ciddi sahip çıkmışlar ve insan eliyle ortaya çıkacak nimetlere fiili duanın bereketiyle ulaşmışlardır.
Son iki yüz yılda ciddi sonuçları ortaya koyan bu gelişmeler, Osmanlı son dönemi ve Cumhuriyetin özellikle ilk dönemlerinde şöyle bir tabloyu netice vermiştir: Avrupa ilerledi, biz geri kaldık. Sebep ne? Avrupa çalıştı, çabaladı, dinden uzaklaştı ilerledi; biz ise dine bağlı kalmak adına bunlara nazarımızı kapadık, geri kaldık. Çözüm ne? Dini bırakmalı, her şeyimizle Avrupa’ya benzemeliyiz…
Dünyada bulunuşluğun temelinde Allah’a kul olmak ve imtihan için gönderildiğimiz bu dünyada Allah’ın emir ve yasaklarına göre hareket etmek vardır. İnsanlık tarihi boyunca da her türlü ilişki, çatışma, etkileşim bunun üzerinden olmuştur. Lakin son dönem sanayi devrimiyle beraber dünyevileşme -kapitalizmin etkisiyle- küresel bazda o kadar artmıştır ki, hemen her şey için dünya ve madde ölçü alınır olmuştur. Değerlendirmeler de bunun üzerinden yapılmıştır.
Maddileşen ve dünyevileşen nazar Müslümanları korkutmuştur, evet. Çünkü asıl olan Allah’a kulluk ve ahirete çalışmaktır. Avrupa fen ve teknolojide ileri gitmiş ama yanında inkâr fikirleri de gelişmiştir. Maddi terakki ve dünyevi zenginlik maneviyattan uzaklaşmayı adeta dayatmıştır.
Tam bu kavşakta ilerleyelim, manevi her şeyi bırakalım diyenlerle maneviyatı bırakmayalım, gerekirse hiç ilerlemeyelim fikirleri karşı karşıya gelmiştir. Çatışmalar bunun üzerinden yürümüştür. Halbuki yolun selametlisi orta olanıdır. Fen bilimleri ve İslami ilimlerin mezciyle ortaya çıkacak hakikate yapışıp topa da tüfeğe de “Allah Allah” dedirtmektir.
Yani dünya Allah’ın isimlerine ayine ve ahiretin mezrası olmak hasebiyle, bir Müslüman, ahireti kazanmaya çalışmalı, fakat dünyadan nasibini de unutmamalıdır. Dünyada da ahirette de iyilik, güzellik istemelidir. Her ne isterse Allah için istemeli ve işin sonunu hep oraya, onun rızasına bağlamalıdır.
Ümitsizliğin verdiği insiyakla zannetmeyelim ki dünya herkese ve ecnebilere terakki dünyasıdır, fakat yalnız biçare ehl-i İslâm için tedenni dünyasıdır. Bizim rol-modelimiz Avrupa değil, Sahabelerdir. Dünyayı ekip biçmişler, ticarette ileri gitmişler, ama asla dünya sevgisini kalplerine koymamışlardır. Dünyadan elde ettikleri ne varsa Allah namına insanlığın hizmetine sunmuşlardır.
Dünyadan bu geri kaldığımız mesafeyi şeriatın ve şeriat-ı fıtriyenin kanunlarına amel etmek ve istişareyi esas tutmakla kısa zamanda aşmak yolu önümüzdedir. Değerlendirene…