İŞTE İSTANBUL
“İstanbul bir malike-i derya-yı letafettir ki yalnız hazin hazin sahillerine yüz sürerek pişgahından akıp giden deryanın safası mevkiin bütün cihan içinde akransızlığını isbata kafidir.”
Böyle demiş Namık Kemal, Nedim’in şu dillere pelesenk mısralarla tavsif ve tarif ettiği İstanbul için. Peki, Nedim ne demişti, Der-Vasf-ı Sa'd-Âbâd u İstanbul şiirinde?
“Bu şehr-i Stanbul ki bî-misl ü bahâdır
Bir sengine yek-pâre Acem mülkü fedâdır.
Bir gevher-i yektâdır iki bahr arasında
Hurşîd-i cihan-tâb ile tartılsa sezâdır.
…..”
Napolyon’un gözünde dünyanın başkentidir İstanbul. Lamartin’e göre ise, dünyaya bir kere bakmak zorunda kalsan orası İstanbul olmalıdır.
Bediüzzaman Hazretleri esaretten döndükten sonra, ikamet ettiği Çamlıca için mevkice İstanbul’un en güzel yeri diyor, İdris-i Bitlisi Tepesinden seyre daldığı İstanbul’dan, İhtiyarlar Risalesine giren ifadelerinde, her yaştan insan için dünyanın en güzel şehrinden daha güzel ve parlak yer olan ahirete kapı aralıyor, dersler çıkarıyordu…
Molla Cami, fetihle beraber, Sebe Suresi 15. ayette geçen “beldetün tayyibetün” cümlesinin fethin tarihine baktığını söylüyor, İstanbul’un fethini Allah Resulü asırlar önceden tebşir ediyor, komutan ve askerini övüyordu.
M.S. 300’ler, Konstantin’in İstanbul’u (o günkü adıyla Bizans’ı) “Şehirlerin Kraliçesi” diye anılmış, İslam’la şereflendikten sonra (h. 857) “Belde-i Tayyibe” olmuştur. İslambol olmuştur.
Aradan zaman geçti ve bugünlere geldik. İstanbul değerinden ve hakkında söylenen güzel sözlerden bir şey kaybetmedi. O hala iki kıtanın yakasını bir araya getiren, konumu ve yapısı itibariyle bir nadire-i mümtazedir. Ki onun için Necip Fazıl şöyle demişti:
“Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.”
Aynı dönemin insanı Nazım Hikmet’in de radarına girmiş ve Sekiz Yüz Elli Yedi şiirinden belde-i tayyibe vasfıyla dillendirmişti İstanbul’u:
“İslam'ın beklediği en şerefli gündür bu
Rum Konstantiniyye'si oldu Türk İstanbul'u
…
O ne mutlu, mübarek bir kuluymuş Allah’ın!
Belde-i Tayyibe’yi fetheden padişahın,
Hak yerine getirdi en büyük niyazını
Kıldı Ayasofya’da ikindi namazını!
İşte o günden beri Türkün malı İstanbul,
Başkasının olursa, yıkılmalı İstanbul!”